Ana SayfaYayınKarçal DergisiKulaklara Küpe Dayanışma “Senede Bir Gün Kadın Dergisi”

Bunları da beğenebilirsin!

Kulaklara Küpe Dayanışma “Senede Bir Gün Kadın Dergisi”

Aycihan Onuk

 

Hopa’da 2021 yılındaki 8 Mart yürüyüşü, yaratıcı dövizler ve sloganlarla geçerken meydanda açılan stant göze çarpmaktaydı. Mor renklerin ağırlıkta olduğu koca koca pankartlar, arka fonda “Hür doğdum, hür yaşarım; kime ne, kime ne?” müziği, kadınların ellerinde bir dergi ve ürün dolu bir stant. Renkler, müzik ve kadınların pozitif enerjisi size burada güzel bir şeyler oluyor dedirtiyordu. Stanttaki kadınlar meydandan geçen herkesle iletişim halinde, insanlar da onlarla temastaydı. Bu zamanda böyle şeyler insanı şaşırtıyordu. Kadınlar sokaktaydı, yüksek sesle müzik açmışlardı, sloganlar yazmışlardı ve seslerini duyuruyorlardı. Ve aynı zamanda kadınların seslerini duyurmak için çıkardıkları bir de dergi vardı: “Senede Bir Gün”

Amatör bir ruhla ve tamamen kadınlar tarafından üretilen dergide isteyen her kadın yer alabiliyor. Derginin isminin “Senede Bir Gün” olması ise kadınların varlığının 8 Mart gibi sadece bir günle görünür kılınmasına dair gönderme yapan bir ironi idi. 

Dergideki her sayının kapağında gündeme dair slogan var: “Viva La Vida- Yaşasın Hayat” sloganı yumrukları havada, her tenden kadın portresiyle kapaktaydı. Sayfaları çevirirken kapaktaki slogan daha da anlamlı hale geliyor. Kadınlar; İstanbul Sözleşmesi’nin uygulanmasından, flört şiddetine; cinsel nesneleştirmeden film-kitap önerilerine kadar hayatları(mızı) anlatıyorlardı. Derginin diğer sayılarının kapaklarında ise “Direnmek Kadının Fıtratında Var”, “Özgürlük Sen Neredeysen Orada”, “Kurtuluş Yok Tek Başına”, “Bizden Adam Olmaz”, “Karın Ağrılarımız Var” sloganları görülüyor. Sloganın altında genelde kadın görselleri, ilerleyen sayfalarda ise Lazca, Hemşince ve istedikleri herhangi bir dilde adlandırdıkları yazı, şiir, çizim köşeleri… Son sayfayı da karikatürlere ayırıp yaşadıklarını mizahla anlatma yolunu seçmişlerdi.

Kadınların karın ağrıları vardı ve bu derdin merkezini toplumsal cinsiyet oluşturuyordu. Yani bireylerin dişi ya da er oluşundan ziyade, toplumun onlara biçtiği rollerden bahsediyorlardı. Kadınlığın, erkekliğin aslında nasıl oluşturulduğunu, kendileriyle eşit iş bölümü yapan eşleriyle toplumun nasıl dalga geçtiğini, kendilerinin ise kadının yerinin ne olduğunu görerek, bu durumu çok da sorgulamayarak büyüdüklerinden söz ediyorlardı. Her bir kalem çok değerliydi ama özellikle kadınların kimliklerini açık açık yazdığı, hikâyelerini anlattığı orta sayfalar… Dergi Olağanüstü Hâl (OHAL) sürecinde çıkmaya başlamıştı ve ağzını açan herkesin tutuklandığı, gözaltına alındığı dönemde kadınlar kimliklerini ifşa ederek bütün cesaretleriyle yazıyorlardı.

Kadın olmanın yerelde yaşattığı sancıları, çay tarlalarında karnındaki bebekleri düşürünceye kadar çalışmanın çok da önemsenecek bir durum oluşturmadığını,  hayatlarındaki eğitim, evlenme, çalışma, çocuk sahibi olma gibi birçok tercihin kendilerine ait olmadığını, toplumun namus kavramıyla sürekli karşılaştıklarını,  çok küçük yaştan beri yük taşıdıklarını, hayvanlara baktıklarını, çay topladıklarını, çocuk büyüttüklerini, yaşlılara baktıklarını ama emeklerinin hiç görünmediğini anlatıyorlardı. 70 yaşında olan, “Okumayı çok isterdim, içimde kaldı, öyle de mezara gireceğim.” diyor; 26 yaşında olan ise “Çocuk yaşta evlendirildim, çocuğun çocuğu oldu.” diyordu. Berdel usulü evlenenden, aşkla evlenene, eşinden ayrıldıktan sonra dimdik ayakta durandan yoğun hastalıklar atlatıp sütünü bebeğine içiremediği için çiçeğin altına her döküşünde hep ağladığından bahseden kadınlar. Anne olma durumunun kutsallaştırılıp, ölümcül hastalıklarda bile kendilerinden eksildiğini düşünen kadınlar…

Hopa’da erkekler hep göç yoluyla çoğunlukla Rusya, Gürcistan, İstanbul gibi yerlere gitmiş, geride kalan yaşamın her alanıyla kadınlar ilgilenmiş. Çocuklar, yaşlılar, bağ bahçe işleri, hayvanların bakımı gibi. Kadınların sırtına bunca yük binerken, sesleri de çıkmasın diye özellikle “Laz Kadını” ve “Fadime” tiplemeleriyle politik olarak tektipleştirilip, cinsiyetsiz hale getirilmişler. Öyle ki kadınlar bile kendi dişiliklerini unutup erkekler gibi ellerine silah almayı hüner saymışlar. Üzerlerine yüklenen bu eril bakış açısını doğallaştırmak erkek egemen sistemin kendini sürdürmesinde gayet de işlevsel olmuştur. Yıllarca kadınların örtülü sömürülmesine sebep olan bu bakış açısının dergideki kadınlar tarafından kırılmaya başlandığı, erkeklerin rahatına ya da çevrenin beklentilerine hizmet edilen bir hayattan çıkılmaya çalışıldığı, daha büyük elleri ve ayakları olan erkeklerin kendi işlerini kendilerinin yapması gerektiği söyleniyordu.

Kadınlar “erkek” dünyasında yer alabilmek için çocukluklarından beri var olma savaşı vermiş, çok küçük yaşta sırtlarında sepetlerle çay toplamış, bağ bahçe işi yapıp özel alanlarında kalmışlardır. Yaşamlarındaki bu eşitsizliği fark eden kadınlar sömürüldüklerinden, erkeklerin Çay-Kur gibi fabrikalarda çalışıp sosyal güvenceli işlerden emekli olduklarından, kendilerinin bu hakka sahip olamadıklarından bahsediyorlardı. Kadınlar çalışabildikleri kurumlarda ise işverenin nasıl olsa eşlerinin sosyal güvencesi olacak diye sigorta yapmadıklarını anlatıp, kamusal alanda emek sürecine katılsalar bile yine bir erkeğe tabi kılındıklarını belirtiyorlar. Durumlarını sorgulayan kadınlar, olaylara çözüm önerisi de getiriyorlar. Biri ev işleriyle uğraşan kadınların neden emeklilik hakkına sahip olamadığını sorguluyor, bir diğeri kadınların evdeki yalnızlıktan çıkmalarını, çalışıp kalabalıklaşmanın ne kadar gerekli olduğunu söylüyordu. Aslında bunlar toplumsal cinsiyet konusunda en gelişkin sosyal politikayı uygulayan ülkelerin uyguladıkları politikalardı.  

Birçoğu yaşadığı maddi ve manevi zorluklardan sonra kendisine güçlenme sağlayacak bir yol bulmuş, işçi olarak çalıştığı dükkânı satın almış, kıskançlık üzerine kapatıldığı evden çıkmayı başarıp bir işe girmiş. Hem çalışıp hem de çocuk büyüten bu kadınlar başarısız olacaklarını bekleyen toplumla da mücadele ederek hepsinin üstesinden gelmişti ve bunu gülümseyerek anlatmayı tercih ediyorlardı. Mesailerinin uyumadan bitmediğini, aslında üç vardiya (iş, ev, ailevi yükümlülükler) olarak adlandırılan bu çalışma şeklinin bile kendilerinde mutluluk kaynağı olduğunu belirtiyorlar. Kadının ekonomik özgürlüğe sahip olmasına önem veriyorlar, o özgürlüğü kazanmadıkları dönemlerde özgüvenlerinin olmadığını belirtiyorlar. Ekonomik özgürlüğü olan kadınlar ise bitmek bilmeyen iş gücü dayatmasıyla hem kapitalizm hem de ataerki tarafından çifte sömürünün içindeler. 

Kendi çocukluklarının geçtiği evleri anlatan kadınların bazıları baba karakterlerini daha anlayışlı bulurken annelerinin daha sert olduğunu, birçoğu regl dönemini annelerine söyleyemediklerini, pantolon giyince babalarından çok annelerinin kızdığını, boşanma kararı aldıklarında ise neredeyse ikisinin de kendilerini desteklemediklerinden bahsetmişler. Kadınların kadınlar üzerinde kurmaya çalıştıkları iktidar ile ataerkil düzenden pay almaya çalıştıklarını, olay kadının cinsel özgürlüğüne gelince ise onlara kol kanat geren ebeveynlerin çocuklarını yaşadıkları cenderede kalmaya ittiklerinden bahsediyorlardı. 

Yaşadıkları evlerde maddi durumlar sebebiyle okutulması gereken çocuk hep erkek çocuklar olmuş, kız çocukları olarak kendileri evin yükünü üstlenmek zorunda kalmışlar, bu durumun getirdiği sonuç ise bütün hayatlarına mal olmuş. Eğitimden yoksun bırakılan kadınlar meslek sahibi olamamış, sosyal güvenceli işlerde çalışamamış.

Dergide dikkat çeken bir detay ise bazı kadınların Hopa’daki sol siyasetin etkisiyle sol örgütlerle karşılaşmış, kadın bilincini buralarda yükseltmiş ve hayatlarına da yansıtmış olmalarıdır. Bu süreçte ise toplumun dayattığı birçok kurala başkaldıran, sokak siyaseti yapan kadınlar haline gelmişlerdir. 

Kadınlara dergi emekçilerinin kim oldukları sorulduğunda “biz” diyor her biri. “Bizi biz yazıyoruz.”  Beraber okuma ve film izleme grupları oluşturuyorlar, bu filmler üzerine sohbetler ediyorlar, seçtikleri film ve kitapları da derginin son sayfalarında diğer kadınlara öneriyorlardı. Derginin masrafını çıkarmak için bir araya geldiklerinde ürün üretirken dayanışmayı ördüklerini, bu kadın dayanışmasının da “kulaklara küpe” olması gerektiğini ifade ediyorlar. Bir nevi bilinç yükseltme grubu oluşturan kadınlar her anlamda birbirlerini besliyorlar bu dayanışma çemberi içerisindeler.

Kadınlar yaşamanın bir yöntemi olarak seçilen eşitlik düşüncesiyle kendileriyle ve başkalarıyla ilişki kurarken, çocuk yetiştirirken; kadınlığın atanan, bizi var eden ve bizi kıran bir şey olduğunun farkındalar. Down sendromlu çocuk büyütürken sürecin değil insanların yorduğunu, çocuğunun öğretilen bir şeyi başarmasını beklerken anne olarak hor görüldüğünü,  hayatlarının alt üst olduğunu ama bu zamanlarda bile “Hayatın altı üstünden güzelmiş.” diyerek zoru başardıklarından direngen bir şekilde bahsediyorlar. 

Dergideki kadınların hepsi sınıf, eğitim düzeyi, yaş, etnik köken vb. özelliklerine göre farklılaşmaktalar. Hayata farklı bakış açılarıyla baksalar bile hayatın akışı içinde birbirini tamamlayan ve farkın çok da farkında olmamayı seçen kadınlar olmayı önemsiyorlar. Önemli olan egemen güç tarafından ezildiğini fark etmek ve farklılıklarından bir aradalık yaratmaktı. Farkında olmak bir arada olmayı, bir arada olmak mücadeleyi, mücadele etmek de umudu çoğaltacaktı.

Senede Bir Gün bu yıl büyük bir heyecanla yedinci sayısını çıkardı. Çevre ilçelerle de bağlantı kurarak, belirli yerlere dayanışma stantları açarak kolektif birlikteliğin önemini vurguluyorlar her seferinde. Hayattan alacaklı olduğunu söylemek isteyen bütün kadınları her 8 Mart’ta Hopa Meydanı’ndaki standa davet ediyorlar. Ve diyorlar ki unutmayın “O çaylukta bizum da hakkumuz var!” 

Kaynakça
Ahmed, S. (2018). Feminist Bir Yaşam Sürmek. İstanbul : Sel Yayıncılık.

Sirman, N. ve Ekal, B. (2020). Feminist Kavramlar, Tartışmalar: Farklılıklarımızı Düşünmek. T. Bora içinde, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce: Feminizm . İstanbul: İletişim Yayınları.

Taşkın, N. (2018). “Karadeniz Kadını”nın Sakladıkları. Ö. Şendeniz ve E. Yıldırım içinde, Sırtında Sepeti. Ankara: Phoenix Yayınevi.

Yardımcı, S. (2019). Hepimiz Likeniz! Feminist Yaşam ve Dünyayla Akrabalık. E. Erdoğan ve N. Gündoğdu içinde, Türkiye’de Feminist Yöntem. İstanbul: Metis Yayıncılık.

Yıldırım, E. (2018). Toplumsal Cinsiyetin Doğu Karadeniz’deki Tezahürleri: Hopa Örneği. Ö. Şendeniz ve E. Yıldırım içinde, Sırtında Sepeti. Ankara: Phoenix Yayınevi.

Son Gönderiler